Tayvanlı Gelin…

Bu yazının önüne, arkasına, sağına, soluna elbette ki siyaset, can yakan ölümler, erken seçim teraneleri, bir türlü kurulamayan koalisyon gelip yerleşecek. Tabii ki düşmanlık, kin, nefret, öfke, intikam tohumları ekenler bu yazıda da yer alacak. Kuşkusuz ki ülkemizi Irak, Suriye, Mısır, Libya, Yemen’e çevirenlerin de kulağı çınlatılacak. Ancak yazının öznesini “Tayvanlı Gelin” oluşturacak.

Şimdi başa dönelim…

Polis memuru Tansu Aydın’ın Diyarbakır’da şehit edilmesi üzerine basında yer alan fotoğrafları gördüğüm andan itibaren yüreğimi ele geçiren sızının yanında beynimde biriktirdiğim soru işaretleri de gün yüzüne çıktı. Neleri mi biriktirmişim?

Sivas’ta yananları, Gezi’de toprağa düşenleri, Soma’da göçük altında kalanları, Ermenek’te boğulanları, Suruç’ta havaya uçurulanları, evladını- eşini- kardeşini yitirenlerin gözyaşlarını biriktirmişim.

Şimdi sıra şehit polis Tansu Aydın’ın Tayvanlı eşi Vu Yhu Tuanvi Aydın’dadır. Taaa Doğu Asya’dan, Çin’in ve Japonya’nın güneyinden, Filipinlerin kuzeyinden, Tayvan’dan kalkıp sevdiğinin peşinden ülkemize gelmiş genç kadın. 3 ay önce evlenmiş âşık olduğu erkekle…

Seven bir kadın olarak yürekli bir adım atmış. Bilinen ve bilinmeyen yanlarıyla ülkemize gelmiş, yuvasını kurmuş. Mayıs 2015’te evlenmiş, Temmuz 2015’te eşini toprağa vermiş. Şimdi sevgisi, özverisi, aşkı, sevinci, umudu ve hepsi yarım kalmış hayalleriyle, çaresiz yalnızlığıyla kala kalmış bir kadındır o…

Eşinin cenaze töreninde yere oturan, ellerini kavuşturan, cenaze arabasının içine tabutun yanına uzanıp eşine son kez sarılan, tabutun önünde diz çöken, eşinin polis şapkasını başına takan, ayakkabılarını kucaklayan bir kadındır o…

Eşinin bir akrabasının; “Bakanların çocukları sağ olsun. Sen kimsin ki Tansu?” sitemi üzerine, görevlilerin ellerinden kurtulup tabuta koşarak; “Lütfen gitme Tansu!” diye hıçkıran bir kadındır o…

Gelenek ve göreneklerimizi bilmeyen ancak kendi inancıyla yüreğindeki onulmaz acıyı yoğun olarak yaşayan Tayvanlı gelinin görüntüsü vicdanlarımızı kanattı.

Tayvan’da başlayıp, Diyarbakır’da devam eden ve Zonguldak’ta son bulan bu yarım kalan öykü hepimizi derinden yaraladı.

Bu arada ülkeyi yönetenler ayaküstü ve klişeleşmiş sözlerle demeçler vermeyi, askeri yetkililerden harita önünde elleri ceplerinde bilgi almayı sürdürdüler. Operasyondan medet umarak erken seçim hesapları yapmayı, TBMM’yi bekleme odasına almayı, pişkin bir sessizlikle susmayı ihmal etmediler.

Şaşırtıcı mı? Tabii ki hayır!

 

Bir cevap yazın